“Düşünceleri, yaşam tarzları farklı çevreleri bir araya getiren 1.İslam ve Sol Çalıştayı’nın açılış konuşmasını yapma ve bu uzun yürüyüşü başlatma onurunun bana verilmesinden mutluluk duyuyorum. Müslüman bir toplumda solun kök salmasını, yaygınlaşmasını isteyenler Müslümanları dışlamamalı, karşılarına almamalıydı. Müslümanlık tıpkı sol gibi bencillik anlamında bir bireyciliği değil, toplumculuğu öncelemekteydi.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde sizlere aktaracağız. Bugün çalıştayın açılış konuşmasını yapan Lütfü Oflaz’ın konuşmasını sunuyoruz…
Yazar, düşünür Lütfü Oflaz’ın 1.İslam ve Sol Çalıştayı açılış konuşması
İslam ve Sol Çalıştayı’nın konuşmacılarını, izleyenlerini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Düşünceleri, yaşam tarzları birbirinden faklı çevreleri bir araya getiren böylesine değerli bir çalıştayın açılış konuşmasını yapma onurunun bana verilmesinden mutluluk duyuyorum.
İslam ve sol üzerine konuşmacılar iki gün boyunca uzun uzadıya konuşacakları için, açılış konuşmamı oldukça kısa tutacağım.
Ben konuşmalarımı o an hep içimden geldiği gibi irticalen yaparım.
Ancak kamplaşmanın, kutuplaşmanın had safhaya vardığı günümüzde İslam ve sol konusunun içerdiği hassasiyeti dikkate almak zorundayım.
İslam ve sol kelimelerinin bir araya getirilmesine bile sıcak bakılmadığı, itirazlar yapıldığı göz önüne alındığında, böylesine hassas bir konunun açılış konuşmasında da bu hassasiyeti dikkate almam gerektiğine inanmaktayım.
O nedenle bu çalıştayın açılış konuşmasını hazırladığım konuşma metnini okuyarak yapmayı tercih ediyorum.
Çünkü irticalen yapacağım konuşmada kullanacağım bir kelimenin bile, böylesine hassasiyet içeren bir toplantıda yanlış anlamalara sebep olmasını istemiyorum.
İslam ve sol konusunu kendi fikirsel hikayemle anlatmaya başlamamın daha açıklayıcı, daha doğru olacağı kanaatini taşımaktayım.
Sol fikirlerle, sosyalist fikirlerle, başka bir deyişle toplumcu fikirlerle delikanlı çağlarımda tanıştım.
Emeği, adaleti, paylaşmayı, dayanışmayı önceleyen bu fikirlerin toplumda nasıl kök salacağına, nasıl serpilip yaygınlaşacağına kafa yormaya başladım.
Buna da kafamdaki şu soruya yanıt arayarak başladım.
Türkiye gibi Müslüman bir toplumda Müslümanları karşıya alarak, ötekileştirerek, dışlayarak sol fikirlerin kök salması, yaygınlaşması mümkün olabilir miydi?
Çünkü benim sol fikirlerle tanıştığım 1970’li yıllarda solcular, sosyalistler, içindeki yaşadıkları toplumun Müslüman bir toplum olduğunu dikkate almayan, Müslümanlığı hiçe sayan, dolayısıyla da Müslümanları karşılarına alan bir tavır içindeydi.
O zamanın ruhuna Müslümanlığı dışlamadan solcu olunamayacağı anlayışı hâkimdi.
Bana göre bu anlayışla, bu tavırla Müslüman bir toplumda sol fikirlerin kök salıp yaygınlaşması mümkün değildi.
Ne var ki solcular Müslümanlığı, Müslümanları dışlarken, Müslümanlar da solu, solculuğu dışlayan bir anlayış içindeydi.
Geleneksel söylemin etkisi altındaki Müslümanlar solu, solculuğu düşman gibi görmekteydi.
İşte bu noktada zihnimi şu sorular meşgul etti.
Acaba bir insan hem Müslüman hem solcu olamaz mıydı?
Ya da Müslümanlığı benimsemese bile Müslümanları dışlayan, düşmanlaştıran bir tavırdan kaçınamaz mıydı?
Kendi kendime sorduğum bu sorulara verdiğim cevap şuydu ki, Müslüman bir toplumda solun kök salmasını, yaygınlaşmasını isteyenler Müslümanları dışlamamalı, karşılarına almamalıydı.
Bana göre bir insan hem Müslüman hem solcu olabilirdi.
İnanış anlamında Müslüman olmasa bile, kültürel anlamda Müslüman olabilirdi.
Çünkü bu ülkede Müslümanlık din olduğu kadar sosyolojiydi.
Nesilden nesile geçen bir kültür biçimiydi.
Kaldı ki Müslümanlık tıpkı sol gibi emeği, adaleti, paylaşmayı, dayanışmayı öncelemekteydi.
Müslümanlık tıpkı sol gibi bencillik anlamında bir bireyciliği değil, toplumculuğu öncelemekteydi.
Kapitalizmin “Altta kalanın canı çıksın” anlayışını değil, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” anlayışını benimsemekteydi.
Öyleyse Kur’anı Kerim’i de Das Kapital’i de okuyup vahşi kapitalizme hep birlikte karşı çıkanlardan olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte cüzdanın değil vicdanın sesine kulak verenlerden olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte iktidara Harun gibi gelenler Karun gibi gitmemeli diyenlerden olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte iktidara ceketiyle gelenler yine ceketiyle gitmeliler diyenlerden olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte iktidara mazlum olarak gelenler zalimleşmemeli diyenlerden olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte İslam ile sol arasındaki duvarları yıkanlardan, barikatları kaldıranlardan, engelleri aşanlardan olamaz mıydık?
Öyleyse hep birlikte İslam ile sol arasındaki kutuplaşmaya, düşmanlaşmaya son verenlerden olamaz mıydık?
Bu anlayışla dindarlar solculara doğru, solcular da dindarlara doğru adımlar atıp yakınlaşamaz mıydı?
Dindarlar dindarlıklarından, solcular solculuklarından vazgeçmeden ortak değerler noktasında buluşamaz mıydı?
Emek, adalet, paylaşma, dayanışma, toplumculuk gibi ortak değerler noktasında buluşamaz mıydı?
Bunlar ve bunlara benzer değerlerin düşmanlarına karşı birlikte saf tutamaz mıydı?
Emek, adalet, paylaşma, dayanışma, toplumculuk gibi değerlerin karşıtlarının dindarlar ile solcuları ayrıştırma, düşmanlaştırma oyunlarını birlikte bozamaz mıydı?
Dindarlar ile solcular emek, adalet, paylaşma, dayanışma, toplumculuk gibi değerlerin düşmanlarına karşı birlikte savaşamaz mıydı?
Dindarlar ile solcular bunun nasıl gerçekleştirileceğine dair birlikte kafa yoramaz mıydı?
İşte şimdi açılış konuşmasını yaptığım İslam ve Sol Çalıştayı’nın amacı da bu sorulara birlikte cevap bulmak, bu konuda birlikte kafa yormaktı.
Ben bu amaç doğrultusunda yürünecek uzun yürüyüşün başlatıcısı olan 1.İslam ve Sol Çalıştayı’nın açılışını yapmaktan, futbol deyimiyle bu çalıştayın başlama vuruşunu yapmaktan, bu uzun yürüyüşü başlatmaktan onur duyuyorum.
Bu düşünce ve duygularla hepinizi gönüller dolusu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.